- Doğu-Batı Birbirinden Ayrılmaz / Sakine Korkmaz
Doğu-Batı Birbirinden Ayrılmaz
Şarkiyatçılık çalışmalarının gelmiş geçmiş en üretken isimlerinden Annemarie Schimmel, Türkçeye çevrilen son kitabı Doğu Batı Yakınlaşmaları’nda, Avrupa’nın İslam dünyasıyla karşılaşmasını konu ediniyor. Schimmel, iki kültür arasında karşılıklı bir etkilenme olduğu görüşünde.
Türk okuru, Annemarie Schimmel’ı tanıyor. Dinler tarihi üzerine çalışmalarının ve tasavvufa ilişkin eserlerinin Türkçeye çevrildiği biliniyor. Schimmel’ın 1950’li yıllarda İstanbul dergisinde Cemile Kıratlı imzasıyla yazdıkları da…
Türkçeye çevrilen son kitabı Doğu Batı Yakınlaşmaları’nda Schimmel, kitabın alt başlığında belirtildiği gibi, “Avrupa’nın İslam Dünyasıyla Karşılaşması”nı konu ediniyor. Bu karşılaşma nasıl bir ilişkiyle gerçekleşmiştir? Avrupa’nın İslam dünyasına olan entelektüel ve estetik borçları mıdır öne çıkan, yoksa İslam’ın Avrupa’dan aldıkları mı? Annemarie Schimmel, tarihsel durumun karşılıklı bir etkilenme olduğu kanısında. Şöyle de söylenebilir belki: İslam, Avrupa’yı kendi medeniyetinin o muhteşem estetiğiyle etkilerken, Avrupa da İslam’ı daha çok bilim ve teknolojisiyle etkilemiştir.
Müslümanların bilime katkısı
Sorunun böyle şematik ve indirgemeci bir yaklaşımla ele alınmasının sakıncalarını göz ardı etmek, elbette söz konusu değil. Ama Sicilya ve İspanya üzerinden gelen İslam etkisinin sadece Arap sanatının Avrupa’yı estetize etmesiyle sınırlandırılamayacağı da açık. Schimmel, Arapların özellikle matematik ve astronomi alanlarındaki katkılarından söz ederken şunları yazıyor örneğin: “Araplar matematikle ilgili eserleri Yunanistan ve Hindistan’dan alıp diğer bazı bilim dallarında yaptıkları gibi o denli geliştirdiler ki, Avrupa’da Rönesans’a kadar temel teşkil edecek bir seviyeye ulaştırdılar.” Matematikte El Harezmî ve Schimmel’ın diğer bilimler dediği alanlarda, özellikle fizikte İbn Heysem, tıp alanında Er Razî ve İbn Sina.
İbn Sina’nın tıp alanındaki katkılarının ötesinde, felsefe sistemiyle de karşılaşan Batı, onu bir Aristoteles yorumcusu olarak değerlendiriyor ve felsefî eserleri Toledolu başpiskopos Raymond’un desteğiyle 12. yüzyıla doğru Latinceye tercüme ediliyordu. Fakat Batı felsefesine asıl önemli katkıyı İbn Rüşd ‘çifte hakikat’ doktrini ile yapacaktır. Schimmel’ın belirttiği gibi, İbn Rüşd’ün görüşlerini benimseyen Brabantlı Siger’le karşıtları arasındaki tartışmalar, “Ortaçağ felsefe tarihinin bir parçasıdır.”
Bunu bir ‘aracılık’ mantığıyla da okumak mümkün. Avrupa, Araplardan aldıklarına karşı neler verdi? Schimmel meseleyi böyle okuyanlara cevap olarak şunları yazıyor: “Arapların Yunan düşüncesini Batı’ya taşımalarında gösterdikleri başarılar, bazı âlimleri İslam’ın tarihsel rolünün raison d’etre’inin [varlık sebebinin] bu aracılıktan ibaret olduğu ve onun yerine getirilmesiyle son bulduğu türünden bir anlayışa sevk etti. Buna karşı Müslüman modernistler, Şark’ın Batı’dan teknik başarıları almasının meşru olduğunu, çünkü bunun Müslümanların Orta Çağ’da Batı’ya getirdikleri düşünce sermayesinin bir nevi meyvesi olduğunu ileri sürerler.” Anlaşılan şu: Müslümanlar, Batı’ya ‘aracılık ederek’ getirdiklerine karşılık, Avrupa’nın teknik başarılarını aldılarsa bu onların meşru hakkıdır. Bir değiş tokuş mantığı!
Batı’nın ideolojik oryantalizminin görünümlerinden birine Schimmel’ın yukarıdaki sözleri açıkça tanıklık ediyor. İslam’ın, Avrupa’nın zihin tarihine katkılarını sıradan bir aracılık gibi gösterip değersizleştirmek, oryantalizmin ta kendisi değil midir?
Romantikçilerin Doğu’yu keşfi
Fakat Batı’nın, İslam’ın deyiş yerindeyse geist’ini keşfetmesi 19. yüzyıl Romantizmiyle başlıyor. Büyük Alman Romantik düşünürü Herder’in Doğu’ya duyduğu büyük ilgi sayesinde sonraki kuşak Romantikler, “Herder’in hayalinin takipçisi olurlar; onun yabancı ve Ortaçağ şiirine olan sevgisini devralıp Friedrich Schlegel’in 1800’de yazdığı gibi, ‘Şark’ta en yüksek Romantizmi’ aramaya koyulurlar.”
Ve elbette Hammer ve Goethe! Hammer, şarkiyat alanındaki çalışmalarıyla Alman düşünce tarihine tahmin edilemeyen bir etki yapıyor ama bilimsel oryantalizm ve Fransa’da Sylvestre de Sacy’in “sıkı bir filolojik araştırma metodu” uygulayan Paris Okulu karşısında Hammer, çalışmalarının yüzeysel olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. Yine de Hammer’in özellikle büyük İran şairi Şirazlı Hafız’ın Divan’ını Almancaya çevirmesinin Goethe üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Schimmel şöyle yazıyor: “[Hammer’in] eserleri arasında Alman edebiyatında tek etki bırakan Hafız Divanı’ydı. Çünkü Goethe bu eserle uzun süre uzak kaldığı ‘gerçek Doğu’ya’ tekrar döner ve Hammer’in pek şiirsel olmayan çevirisinde bile ‘ikizi’ olarak övdüğü Fars şairin dehasını keşfetme imkânı bulur.”
Belki de Doğu-Batı yakınlaşmaları konusunda en anlamlı söz, Goethe’nindir: “Kendini ve başkalarını tanıyan/ anlar ki/ Şark ve Garp/ artık birbirinden ayrılmaz.”
Sakine Korkmaz, Kitap Zamanı, Zaman Gazetesi, 05.06.2012